Nuray İsrael
Çocukluktan başlayarak hepimiz dünyanın ne olduğu ya da nasıl yaşamamız gerektiği, yeteneklerimizin ve sınırlarımızın ne olduğu konusunda belli şeylere inanmaya sevk ediliriz. Böylece kendini sınırlama tuzağına düşeriz. Örneğin, güçlerimizin belli bir yaşta (genellikle 65) zayıflamaya başladığına, çalışmanın asla eğlenceli olmadığına, aptal olduğumuza ya da yaratıcı olmadığımıza inanmamız için birçok yerden etki alırız ve telkin altında bırakılırız. Televizyon, reklam panoları, popüler olan müzikler, giyim kuşam, mevsimler (kışın nezle olunur-yazın sıcaklar insanı güçsüz düşürür), gibi dıştan gelen her türlü tesir bizi şuurlu ya da şuursuz olarak etkisi altına alır.
Şuurdışı zihin her gün, her zaman mesajlar almaktadır. Modern reklam sistemi telkine yani şuurdışı zihnin programlanarak şartlandırılma sına dayanır. “Hayatın tek mutluluk kaynağı falan marka cep telefonuna sahip olmaktır”, “ X Kredi kartı büyük bir güçtür, prestijdir, sizi diğerlerinden farklı ve üstün kılar” vb. Tüketiciler belli bir ürünün kendilerini tatmin edeceği yönünde şartlanırlar ve paketi görür görmez tanırlar.
Telkine yatkınlık bebekliğimizden beri vardır ve aslında eğitimde de ince bir telkin tekniği kullanılır. Çocuğun büyüklerini taklit etmesi, kendini onların yerine koyması, davranış ve tutumlarını benimsemesi, korku ve ümitleri, kişiliğini yapılandıracak senaryoyu kaplar. Daha sonra, bu telkine yatkınlık eğitim ve öğretimle derinleşir. Telkinin hayatımızdaki yerini gözardı etmenin imkanı yoktur. Hayatımızın her tarafı dolaylı-dolaysız, az etkili-çok etkili telkin mekanizmalarıyla çevrilidir. Ahlak ve inanç sistemleri, siyaset, ekonomi, yasalar, örf ve adetler, aile ve toplum çevresi, moda, reklamlar kendi paylarına düşen telkinsel işlevleri yerine getirmektedirler. Bu etkiler telkinsel yatkınlıktan şuurlu inanca dönüşür. Eleştirme şuuru belirir, şu ya da bu telkini düzeltiriz ama telkin mekanizması hep işler. Gazeteler, radyo ve TV, sinema, duvar afişleri bizi tahrik eder durur. İrade gücümüze rağmen bu etki sürer. Çünki irade daima imajinasyona teslim olur. Bu gerçekten kilit bir noktadır.
Zihinsel ve fiziksel performansımızı artırmak, hastalıkları önlemek, iyileşmeyi hızlandırmak, hızlı ve etkin öğrenebilmek, öğrendiklerimizi hatırlayabilmek, yaşamamımızı daha düzenli bir hale sokmak, zamanı doğru şekilde kullanmak, hayattaki amaçlarımıza ulaşmak, gizli ya da açık yeteneklerimizi etkin bir şekilde ortaya koymak ve en önemlisi “gerçek varlığımızın” üstün nitelikleri hakkında pek az bilgi ile donatılırız.
İster kendimizin, ister başkalarının yaptığı telkinler olsun, sonuçta, şuuraltının ikna edilmesi, kendine özgü eğilimlerin ortaya çıkarılması, bunlardan yararlanarak ruhun, beden ve zihin üzerindeki kontrolünü güçlendirmek söz konusudur.
Fikirler, kelimeler ve kişinin kendisine yaptığı telkinlerin gücü, kendi hakkındaki kanaatleri etkilidir. Kendimize ne olduğumuzu söylüyorsak, biz onu yansıtırız. Örneğin eşit zekaya sahip kişiler niçin farklı performanslar gösteriyorlar ya da aynı hastalıktan rahatsızlık çeken, benzer fiziksel şartlardaki insanlar niçin farklı hızlarda iyileşiyorlar? Zihinlerimizde muhafaza ettiğimiz inançlar, şuurdışı vasıtasıyla fizik varlığımızı ve zihinsel performansımızı etkilemektedir. Kendimiz hakkındaki inançlarımız bebekliğimizden itibaren oluşmaya başlamakta ve kendi kendimizle konuşmalarımızda gün be gün güçlenmektedir.
TELKİN NEDİR?
İpnoz ve telkin çalışmaları güncelliğini hiç kaybetmeden çağımızın en etkili psikosomatik tedavi aracı olmayı sürdürmekte, ayrıca pek çok psişik, parapsikolojik, sofrolojik çalışmaların (*) güvenli yardımcısı olma konumunu da korumaktadır.
İpnoz ve telkin sık sık birbirleri ile karıştırılan kavramlardır. Dr. Bedri Ruhselman’ın spiritüel açıdan açıklamasını yaptığı ipnotizm en kestirme ve kavranılması en kolay olan bir psikolojik olaydır. Teorinin aslı, ruh ve beden ilişkisinin geçici olarak gevşemesidir.
Ruhun bedene olan egemenliği doğrudan olmayıp, perispri adı verilen bir etki ortamı ve maddenin çok daha akıcı olan diğer türlerinin (sinirsel seyyale vs. gibi) aracılığıyla dolaylı olarak meydana gelir. İpnoz ruh ve beden ilişkisinin geçici olarak gevşetilmesidir.
Görünen bedenin asıl amacı olan ruh varlığı, bütün bu olayların biricik yapıcısı, yöneticisidir. Ruhun güçlü yeteneklerinden birisi de imajinasyondur (tahayyül). İmajinasyon bir şeyi ruhta suretlendirmektir (canlandırmak, resmetmek), dediğimiz zaman, telkin olayının oluş hali daha kolay kavranılacaktır.. Dr. Bedri Ruhselman Telkin’i şöyle açıklamıştır: “Telkin, asıl bakımından bir ruhun diğer bir ruh üzerindeki etkisidir. Egemen ruh diğer ruhun maddeleri üzerine, imajinatif faaliyetiyle ve bu ruhun iradesini kullanmak suretiyle etkili olabilir ki biz bu hali, çoğunlukla bu şartlandırmayı düşünmeden telkin kelimesi altında tanırız.”
KULLANIM ALANLARI
Telkin modern tıpta, spor, eğitim, reklamcılık, kişinin kendi performansını artırması, kötü alışkanlıkların bırakılması, kilo verme ve hatta suçluların tespiti gibi birçok alanda kullanılmaktadır.
Gelecek yüzyılda telkinbilimin daha da önem kazanması ve uygulama alanlarının hızla artması beklenmektedir.
KENDİ KENDİNE TELKİN İÇİN PRATİK UYGULAMALAR
Şuuraltı doğru yönlendirildiğinde büyük sonuçlar elde etmek mümkündür. Şuurlu zihnimizi sakinleştirdiğimiz, gevşediğimiz zaman yani zihnimizi normal olarak meşgul eden karıştırıcı unsurları susturduğumuzda bilgileri elde edebilecek duruma gireriz.
Telkinde gevşeme ve beyin dalgalarının Alfa ritmine (**) getirilmesi büyük öneme sahiptir. Rahatsız edilmeyeceğimiz bir ortamda, loş bir ışıkta ve havası temiz bir mekanda kendimize en uygun teknik ile gevşedikten sonra önce basit hedeflerden başlayıp kendi kendimize telkinler verebiliriz.
Örneğin: “Ben sağlıklı düşünüp, doğru kararlar alabiliyorum.” “Yaşamım her an her yönden iyiye gidiyor.” “Her gün biraz daha sağlığıma kavuşuyorum.” “Benim için öğrenmek kolay ve eğlencelidir.” “Zamanımı etkin bir şekilde her işimi yapmak için kullanabiliyorum.” “Artık incecik bir bedene sahibim.” “İnsanlarla sevgi dolu, yapıcı ilişkiler kurabiliyorum.” gibi kısa ve net ifadeler kullanılmalıdır.
Telkin ifadeleri kişinin ihtiyacına göre kendisi tarafından seçilmelidir, fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Kendi kendine telkin verirken olumsuz ifadeler içeren cümleler kurulmamalıdır, bunlar istenenin tersi etki yaratırlar. Örneğin: “Artık köpeklerden korkmuyorum”, “Canım hiç sigara istemiyor” “Bundan sonra A. ile kavga etmeyeceğim” gibi ifadeler şuuraltına ters mesajlar olarak gider. Onun yerine “¨Ben köpekleri seviyorum”, “Her an ciğerlerime temiz hava alıyorum”, “A. ile çok iyi anlaşıyorum” gibi ifadeler kullanılmalıdır.
İmajinasyonla desteklenen telkinin de daha etkili olduğu gözönünde bulundurulmalıdır.
(*)Sofrololoji : İspanyol sinir hastalıkları ve psikiyatri uzmanı Caycedo insan şuur alanlarında bilimsel bir incelemeyi başlatmak üzere ipnoz kelimesi yerine sofrolojiyi ortaya koymuştur. Caycedo’ya göre sofroloji ipnoza indirgenemez; sofroloji, tıpta, tedavi edici, eğitici ve koruyucu bir amaca bağlı olarak, fiziksel ve ruhsal vasıtalardan hareket ederek tüm şuur hallerini ve değişikliklerini inceleyen bir bilimdir. Sofrolog hastasının kendi amacını bizzat tayin etmesi ve kendisine öğretilen yöntemleri gene kendi insiyatifiyle uygulaması için, mümkün olduğu kadar az emir vermeye çalışır. Sofrologlar otoriter telkinden ziyade ikna edici özel bir ifade tarzını kullanırlar.
(**) Alfa Ritmi: Normal şuur halinde EEG, saniyede 26-12 saykıl gösterir. Fakat zihin yarı-şuurlu hale indirgendiğinde dalga boyları 14-8 saykıl/saniye gösterir. İşte buna Alfa ritmi denir ve beynin transa benzer bir halde bulunduğunun belirtisi olarak kabul edilir. Uyanık ve dinlenmiş bir halde, ama gözleri kapalı bulunan insanın beyinsel elektrik faaliyetinin niteliğidir. Bu muntazam ritm, gözler açılınca ya da süje belirgin bir zihni faaliyete kendini verince kesilir. Ruhsal ve bedensel gevşeme halinin bir kanıtıdır.
ALINTIDIR