Cin çağırma eserlerinin başında, 15. yüzyılda yaşamış "Uzun
Firdevsi"nin "Davetname" kitabı gelir. Kitapta, "Urumhamatahayil" adlı,
insanı aşık etmeye yarayan bir cinden söz edilir.
Eskiler,
‘öteki dünya’ ile temasa yaradığına ve ‘bilim’ olduğuna inandıkları
faaliyetlere ‘havas ilmi’ adını vermişlerdir. Kütüphanelerimizde çok
sayıda elyazması ‘havas kitabı’ vardır ama bu kitapların birçoğu
okuyucuya asla çıkartılmaz ve kasalarda yahut dolaplarda kilit altında
tutulurlar. İşte bu ‘yasak’ kitaplardan ikisi: ‘Buni Risálesi’ ve
‘Dávetname’. İlk kitap ‘vefk’ adı verilen tılsımlarla cinlere
hükmetmenin yollarını, diğeri ise yine cinler vasıtasıyla arzu edilen
her işin yaptırılma usullerini anlatıyor. Ama, bütün bunları yazarken
náçiz bir tavsiyede bulunmadan edemiyorum: Söz konusu eserlere ulaşmaya
çalışmayın, bu kitapları geçmişten gelen birer ‘folklorik hatıra’
olarak düşünün ve bu sayfada verdiğim ‘cin çağırma’ metodlarını da
uygulamaya kalkmayın. Sadece vakit kaybedersiniz, zira metinleri
bugünün Türkçesi’ne aktarırken eski yazarların ‘işin en önemli tarafı’
dedikleri bazı şifreleri affınıza sığınarak sansürledim!
TÜRKİYE
kütüphaneleri asırlar önce kaleme alınmış elyazmalarının hem sayıları,
hem konuları, hem de kaliteleri bakımından dünyanın önde gelen kültür
merkezleridir. İstanbul’daki Süleymaniye, Köprülü, Nuruosmaniye, Ali
Emiri, Topkapı Sarayı yahut Konya’daki Mevláná ile Yusuf Ağa gibi daha
birçok elyazması merkezlerimiz dünya çapında yazma eser hazinesi
olmalarının yanı sıra Avrupa’daki benzerleriyle, meselá Fransızlar’ın
Bibliotheque National’i yahut İngilizler’in British Library’si ile
rahatça boy ölçüşebilecek, hatta birçoğunu geride bırakabilecek
zenginliktedirler.
800 YILLIK CİN KİTABI
Ama, bu
kitaplıklarda muhafaza edilen bazı kitaplar vardır ki, okuyucuya asla
çıkartılmazlar; hatta çıkartılmamaları bir yana kütüphane müdürlerinin
odalarındaki kasalarda yahut dolaplarda kilit altındadırlar. Onları
görebilmek için ciddi bir araştırmacı olduğunuzu ispat etmiş olmanız,
belirli izinleri almanız gerekir.
Bütün bu gizliliğin ve
kontrolün tek bir sebebi vardır: Söz konusu kitaplarda ‘havas ilmi’
denilen yani ‘başka álemlerle’ teması sağlamaya yaradığı söylenen
bilgiler yer alır ve bu bilgiler cin çağırmaktan güçlü bir büyünün
kurallarına, hattá geleceği belirlemeye kadar uzanan geniş bir
yelpazeye dağılırlar. İşin daha da önemli tarafı, bu eserlerin sıradan
falcılar yahut büyücüler tarafından değil, işin üst seviyedeki erbábı
tarafından kaleme alınmış olmalarıdır.
İşte, kasalarda muhafaza edilen bu ‘havas’ kitaplarının en önemlilerinden biri ve en fazla korunanı: Buni Risálesi...
İstanbul’daki
bir elyazması kitaplığında saklanan eser, 1225 yılında ölen Cezayirli
büyü álimi Ebu’l-Abbas Ahmed bin Ali bin Yusuf el-Kureşi el-Buni’ye
ait. Sihir, büyü, muska, cin, yani ‘havas’ bahislerinde İslam
dünyasının gelmiş geçmiş en önemli uzmanlarından olan Buni, 1208
sayfalık eserinde bu konularla ilgili bütün temel bilgileri veriyor.
Harflerin
sayı karşılıklarıyla ve esrarıyla yani ‘Ebced’ ile başlayan eserde daha
sonra duaların gizli güçleri ve bu güçleri açığa çıkarma usulleri
anlatılıyor, harflerle sayılar arasındaki bu ilişkinin maddi álemde
nasıl kullanılacağı, bedensiz yaratıklara ne şekilde hükmedileceği
öğretiliyor, derken düşünce ve dua yoluyla yahut cinler vasıtasıyla
insanları etkileyip olması arzu edilen her işin yapılma yolları
sıralanıyor.
HİÇ VAKİT HARCAMAYIN
Bu sayfada, ‘Buni
Risálesi’nin giriş kısmıyla ‘vefk’ denilen tılsımların yazılı olduğu
bir diğer sayfasını görüyorsunuz. Buni, girişte Allah’a ve Hazreti
Muhammed’e duadan sonra eserini ‘áyetlerin ışığında, daha önce yaşamış
olanların verdikleri bilgilerin doğrultusunda ve kendisine gelen
ilhámın yardımıyla yazdığını’ anlatıyor. Eserin diğer sayfasında
gördüğünüz şekiller ise, bazı varlıkları Allah’ın ismini anarak çağırma
işinde kullanılan ‘vefk’ler, yani tılsımlar.
Dün, bu dizinin
tanıtımı için yazdığım yazıda söylediğim bir hatırlatmayı şimdi tekrar
yapayım: Lütfen, elyazması kütüphanelerine gidip bu kitapları aramayın,
bulamazsınız. Zira kataloglarda başka isimlerle kayıtlıdırlar, bulsanız
bile zaten göstermez ve alınması aylar süren bir izin macerasına
girmenizi isterler. Kaldı ki, kasalarda saklanan bu kitapların hemen
hepsinin girişinde, bu işlerle uğraşmaya heves edenlerin ‘riyázat’ adı
verilen ve aylar süren dua, nefis terbiyesi ve teknik hazırlık
bilgilerine dayalı bir eğitimden geçmeleri şartı yazılıdır ve vaktiyle
yazılanlar şayet doğru ise, bugünün ortamında böyle bir işe kalkışmak
zaten imkánsızdır.
Dolayısıyla málum kitaplara ulaşıp
rakibinizden kurtulmak, gönül verdiğiniz kişiyi kendinize áşık etmek
yahut geleceğinizi öğrenmek hevesine kapılmayın, bu eserleri eski
zamanlardan kalma birer folklorik kaynak olarak değerlendirin ve boşa
harcayacağınız zamana acıyın!
Bu cinler varken hiç bir aşk karşılıksız kalmaz
‘HAVAS’
ilmi ile ilgili eski elyazmalarında, iyi kalpli olan ve insanların
hizmetine girebilen cinlerden bazen ‘melek’ diye bahsedilir ve bu
cinlerin davet edilip verilen emirleri yerine getirmeleri için
yapılacak işler bütün detaylarıyla anlatılır.
Eski cincilere
göre her cinin ve meleğin bir tılsımı vardır ve bu tılsım, cinle temasa
geçmeyi sağlayan gizli bir şifredir. Cin yahut melek gibi bedensiz bir
varlığı davet etmek isteyen kişi bu tılsıma, yani şifreye sahip olmak
zorundadır, zira şifreyi bilmeden cinlerle temas hiçbir şekilde mümkün
değildir.
Cin çağırma konusunda kaleme alınmış eserlerin
başında, 15. yüzyılda yaşamış ‘Uzun Firdevsi’ adındaki bir ‘cin
álimine’ ait olan ‘Dávetnáme’ isimli kitap gelir. Eserin elyazması tek
nüshası, bugün İstanbul’daki bir kütüphanede muhafaza altında.
BÜYÜYLE KARIŞTIRMAYIN
Uzun
Firdevsi, eserinde gök cisimlerinin hareketi ve bu hareketlerin
insanları etkilemesi konusunda ayrıntılı bilgiler verdikten sonra
‘melek’ dediği cinlerden bahseder, hangi cinin hangi işe yaradığını
yazar ve bu arada ‘Urumhamatahayil’ adını taşıyan bir cinden de söz
eder ve bu cinin ‘áşık etmeye yaradığını’ söyler.
Burada iki
konuyu, ‘büyü’ ile ‘cin’ bahislerini birbirinden ayırmak gerekiyor:
Uzun Firdevsi’nin sözünü ettiği faaliyetler büyü değil, yapılması
istenen işin cinlere ve meleklere yaptırılmasıdır, yani ortada
eskilerin ‘hüddamcılık’ dedikleri, ‘cinlerin hizmetkár olarak
kullanılması’ meselesi vardır ve bu iş eski ‘havas’ ilminin en ileri
seviyesidir. Uzun Firdevsi’ye göre ‘havas’ ile uğraşanların işin ehli
olmaları ve cinleri menfaat için kullanmamaları da şarttır, aksi
takdirde büyük ve çok ağır diyetler ödemeye hazır bulunmaları gerekir.
MAALESEF, SANSÜRLEDİM
Aşağıda,
Uzun Firdevsi’nin ‘Davetname’ isimli eserinden, istenen kişiyi áşık
etmek için ‘Urumhamatahayil’ isimli cine nasıl emir verileceğini
anlatan bahsi günümüz Türkçesi’ne naklederek veriyorum. Ama,
okuyanların boş yere vakit harcamalarının ve işi saplantı haline
getirmelerinin önüne geçmek için, cinin davet edilmesi sırasında
okunması ve yazılması gerektiği söylenen tılsımı ve duaları metinden
çıkartmak zorunda kaldım.
Uzun Firdevsi, ‘Urumhamatahayil’ isimli cinin özelliklerini ve áşık etme işinde nasıl kullanılacağını şöyle anlatıyor:
‘...Ay,
gökyüzünde ‘Sarfe’ adı verilen yere ulaştığı zaman, Allahu Teálá’nın
emriyle Urumhamatahayil adındaki melek gelir ve ayın vekilliğini
üstlenir. Urumhamatahayil’in iki başı vardır. Bu başlardan biri sığır,
diğeri de deve başı gibidir. Dört ellidir, ellerinden birinde desti,
ötekinde bardak tutar, diğer iki eli boştur.
Urumhamatahayil
kadını erkeğe, erkeği de kadına áşık etmeye yarar. Bu işin usulü şudur:
Karşısındakini kendisine áşık etmek isteyen kişi, Urumhamatahayil’e
mahsus tılsımı gümüş bir levhanın üzerine yaza, sonra bu levhayı beyaz
bir atın kıllarıyla sarıp karanlık bir kuyuya bıraka. Yedi defa
‘Ahdnáme’ denilen duayı okuya; öd, şeker, ládin ve mastaki ile
karıştırıp bir káğıda yaza. Sonra, üzerinde uğurlu duaların yazılı
olduğu bir mendile kendisine áşık olmasını istediği kişinin adını
kaydede ve mendilin üzerine otura. Oturduğu anda, áşık olmasını
istediği kişi Urumhamatahayil’den yardım isteyen kişiyi düşünmeye
başlar.
Sırada şimdi, o kişiyi kendisine iyice áşık etmek
vardır. Urumhamatahayil ile temas eden kişi mendilin üzerinden kalka,
işbu meleğin hizmetindeki ‘Vefaslil’ adındaki kirpiyi andıran diğer
cinin şeklini bir káğıda çize, yanına da kendisine áşık olmasını
istediği kişinin adını yaza ve káğıdı zeytinyağına bulayıp bir
meş’alede yaka. Káğıt tamamen yandığı anda, áşık olmasını istediği
kişinin aklı başından gider, koşarak Urumhamatahayil’den yardım
dileyenin yanına gelir ve aşkından áşifteye döner.
Ama,
Urumhamatahayil’den yardım dileyen kişi meleğin ve cinin adını yazarken
sakın ola ki ekşi ve acı nesneler yemeye, ağzına daima tatlılar koya,
yoksa bu iş olmaz!’
Rakiplerinizden artık korkmayın, Ebyaz gelip hepsini helák edecek
UZUN
Firdevsi’ye göre cinlerin, meleklerin ve gökyüzünde dolaşan
yaratıkların hepsi bir işe yararlar ve çağırılıp hizmette
kullanılmaları mümkündür.
Bu yaratıkların en güçlülerinden olan
‘Ebyaz’ isimli melek, düşmanları ortadan kaldırmaya yarar ve Uzun
Firdevsi, ‘Dávetnáme’sinde Ebyaz’ın aslında gayet tatsız bir şekildeki
dávet usulünü bugünün Türkçesiyle bakın, nasıl anlatıyor:
‘...İşbu
melek şekil olarak insana benzer ama baş ve el sayısı fazladır, üç
başıyla altı eli vardır. Her bir elinde kılıç, yay, rebap denilen
çalgı, ibrik, hıyar ve küláh tutar.
Ebyaz, düşmanları yok etmeye
yaraya ve güneş akrep burcundayken çağırıla. Ebyaz’ı davet etmek
isteyen fáni belirli duaları okuya, sonra Ebyaz’a ait olan tılsımı
karakedi kanıyla Çin káğıdına yaza. Bu iş bitince boz renkli bir it
yavrusunun ağzını sıkıca bağlaya ama öylesine sıka ki, it ses çıkaramaz
hále gele. Sonra o hayvancağızı ala, bir çömlek içine koya, çömleği
sirkeyle doldurup ağzını balçıkla sıvaya, götürüp bir gávur mezarına
göme.
Derken eski bir kefen parçası bula, helák etmek istediği
düşmanın adını bu kefene yaza. İsmin altına bu işe mahsus birkaç dua
daha yaza.
Gidip mezarın birinden bir tabut parçası çıkarta,
onun üzerine Melek Ebyaz’ın hizmetinde olan cinin işaretini çize, hemen
yanına da kefene yazdığı gibi düşmanının adını kaydede. Bu iş de
bitince, cinin resmini tuzlu suyla karıştırılmış avrat kanıyla bir
başka yere çize.
Ebyaz’ı dávet eden fáni, bu usulü ve duaları
iyice saklaya; zira kötü ádemlerin eline düşerse fenanın da fenası
neticeler verir ve o kötü ádemler Ebyaz’ı günahsız kişileri ortadan
kaldırmada da kullanabilirler.’