Özet: Toplumların ve dünyanın tarihinde ve yaşantılarında hep göz ardı edilmek istenen, küçümsenip burun kıvrılan “büyü” kavramı aslında bir toplumun kimliğini oluşturan önemli kültürel öğelerindendir ve bir toplum incelenirken asla atlanmaması gereken olgulardandır..Eski çağların bu gizli, esrarlı, ve korkulan “ilim”i, modern çağda da esrarına kapılan milyonlarca insan tarafından merakla izlenmekte...Ve belki de okunanların gerçekten bir zamanlar gerçekten denenmiş olduğu bilinmeden...Türk ve İslam tarihi bu açıdan oldukça ilginç gerçekler sunmaktadır bizlere...
Birçok dinin çekirdeğini oluşturan büyü, yazısız kültürlerin de çoğunun kültüründe temel bir rol oynamıştır. Geniş anlamda, dinsel tören ve inançlardan, el çabukluğuna ve gözbağcılığa dayanan eğlencelik gösterilere kadar pek çok uygulamayı kapsayan büyü, dünyanın her yerinde ve bütün dönemlerde rastlanan toplumsal ve kültürel bir olgudur.
Büyünün gerek dinsel eylem ve kurumlarla ilişkisi, gerek toplumsal ve psikolojik işlevlerinin tanimindaki belirsizlik, dogasi konusunda önyargilara ve negatif fikirlere yol açmiştir. Bu belirsizlik, büyük ölçüde kültürel ve tarihsel evrim konusunda 19. yüzyilda bati bilimine egemen olan görüşlerden kaynaklanmaktadir. Özellikle eski ve ilkel toplumlardaki büyüyü dinsel olgulardan ayri ele alan ve dinsel ya da kültürel anlamindan soyutlayip bir boş inanç olarak degerlendiren bu etnosantrik görüş, büyünün dinle ve kültürle olan temel baglarinin ve benzerliklerinin gözden kaçmasina neden olmuştur. Büyü eyleminin dinsel eylemlerin içerdigi ruhani özden yoksun oldugu, içsel bir inaniştan çok diş ögeleri yönlendirmeye dayandigi, bu yüzden de dinsel anlamda daha basit ve alt düzeyde bir kategori oldugu yolundaki yaygin kani da, yanliş anlamalari, önyargilari ve negatif fikirleri körüklemiştir.
Burada kullanılan tanım ise büyü ile öteki dinsel olgular arasındaki temel ayrımı ortaya koymaktadır. Buna göre, din ve büyünün temelini oluşturan güçler benzer olsa da din, insan ile ruhani güçler arasında dolaysız bir ilişki, büyü ise kişisel olmaktan çok teknik bir eylemdir.
Büyü tarihin bütün dönemlerinde, bilinen bütün dinsel sistemlerin bir parçası olarak, şu ya da bu biçimde var olmuşsa da, büyüye verilen önem büyük ölçüde değişiklik gösterir. Yazılı tarih öncesindeki büyüye ilişkin bilgiler güvenilir verilerin eksikliği nedeniyle sınırlıdır. Antik çağdaki Ortadoğu ve Yunan-Roma kültürleri, Hıristiyan Avrupa, Türk ve İslam kültürleri ve çağdaş yazısız toplumlardaki büyüye ilişkin bilgiler daha kesindir.
Örneğin büyücülük ve cadılık Avrupa’da yasak, günah ve heretical (kafirlere özgü) kabul edilirken, bir üçüncü tür bu değerlendirmenin dışındadır. Bu, iyi amaçlı olduğuna inanılan ak büyüdür. Yahudi ve Hıristiyan hermetik geleneğinin bir parçası olarak kabul edilen bu büyülerin uygulayıcıları, daha çok simya ile ilgilenmiş, ve zaman zaman günahkar olarak nitelendirilmişlerse de, genellikle hoşgörü ve saygı ile karışık bir çekinmeyle karşılanmışlardır.
Müslümanlık öncesi Arap toplumunda ise, gene büyücülük gayet yaygındı. Fal okları atmak, çeşitli biçimlerde taşlar dikmek, yıldızlara bakmak, küçük kareler çizip içlerine harf ya da sayılar yazarak büyü yapmak Arapların sık başvurdukları yöntemlerdi. İslam ise büyüyü büyük bir günah sayarak yasaklamıştır (Bakara:101-102, Taha: 69, Maide: 90). 12. yüzyıl Kelâm bilginlerinden Fahreddin Razi, büyüyü sekiz ana başlık altında sınıflandırmıştır:
1. Tapınma ile semavi güçlerin yardımının alınması (Invocation?).Keldaniler (Babil) arasında yaygındır.
2. Zorlu bir ruhsal eğitim ve uygulamalar sonucu öldürme, ölüyü diriltme vb. ölümle ilgili olağanüstü işler yapmak (Necromancy!).
3. Yer ruhları (ervah-ı arziye) sayılan cinlerden, perilerden yardım istemek (Summoning?).
4. Gözbağcılık yoluyla yapılan büyü (Illusion).
5. Olağanüstü işler gördüğü sanılan araçlarla yapılan büyü (Hz.Musa’ya karşı büyülü arabalarıyla gelen firavunun büyücülerinin yaptıkları büyü).
6. İlaçlar ve kokular kullanarak yapılan büyü.
7. İsm-i Azâm’ı bildiğine insanları inandırarak onları ruhsal olarak etki altına alarak yapılan büyü.(Charm)
8. Ahlak dışı yollarla insanların sırlarını öğrenip bu şekilde onları birbirine düşürmek ve bunu büyü diye tanıtmak. (!)
Sonraki İslam bilginleri de bu sınıflandırmaya bağlı kalarak Kuran’a ve Hadis’e göre çeşitli yorumlar yaptılar. Üstelik, İbn Haldun, bazı büyülerle ilgili denemeler de yaparak, büyünün kişiliğinde beliren güce önem verilmesi gerektiğinisavunmuştur.
Gene İbn Haldun, evliyalar’da, ehlikeramet’te ve veliler’de bulunan olağanüstü güçlerle büyüyü ayırmak gerektiğini vurgulamıştır. Keramet, kavramı ise İslam Kelamcılarını ikiye ayırmıştır. Mutezile bilginleri ile bazı Eş’ariye bilginleri akla aykırı olduğu gerekçesiyle kerameti yadsırlar. Ancak büyük çoğunluk kerameti kabul eder.
Mutasavvıflara göre iki türlü keramet vardır:
1. Maddi, suri, kevni (maddesel, biçimsel, kozmik) olarak belirtilen ilk sınıf, çok kısa sürede çok uzağa ulaşmak (tayy-ı mekan), geçmiş ya da geleceği yaşayabilmek (tayy-ı zaman), suda yürüyebilmek, yiyecek-içecek sağlayabilmek, ve çok uzun süre aç kalabilmek gibi olağanüstü olayları içerir.
2. İlmi, manevi, ya da hakiki keramet olarak bilinen ikinci tür ise, yetkin bilgi ve ahlaktan kaynaklanır ve daha çok müritlerin durumlarını değiştirmeyi, hikmete erdirmeyi, kötü huyları gidermeyi amaçlar. Bu tür keramete ise keramet-i tabiiyedenmektedir.
İbn Haldun’un görüşleri sonradan şeriata uyan / uymayan büyü ayrımını getirmiştir.
Türklerde büyü İslam öncesine uzanmaktadır (Şamanist bir toplumun büyüye uzak olması zaten mümkün değildir), ancak İslam’dan sonra da eski İran, Mezopotamya, Mısır ve Anadolu kültürlerinin etkisiyle dinsel yasağa karşın sürmüştür. Türklerin İslam öncesinde genelinde kam adını verdikleri büyücüler, gerçekte büyücüden çok şamandı. Kamlar büyü aracılığıyla iyi ve kötü ruhlarla ilişki kurar, gök, güneş, ay, yer, su, ata, ve ateş kültleri çerçevesinde ayinler düzenlerlerdi. Ayrica kahinlik, hekimlik ve falcilik da yaparlardi. 11.yüzyildan kalma Kutadgu Bilig’te kamlar otacı (herbalist?) denen hekimlerle bir tutulmuş, her derdin iyi edecek bir de kamı olduğu söylenmiştir. Yapıtta yel ve şeytan hastalıklarını iyileştiren afsunculardan da söz edilir. Doğu Türkistan’da Müslüman olmuş kamların büyü amaçlı metinlerinde Hz.Muhammed’in, ve büyük meleklerin de isimlerinin de geçmesi, din ile büyünün içiçeliğine güzel bir örnektir.
Büyü ile öteki dinsel eylemler arasındaki ilişki ve ayrımları belirlemek yararlıysa da, büyüyü bağımsız incelemek pek mümkün değildir. Büyü, bilimsel ve teknik bilginin belli bir gelişim aşamasında bulunan belli bir toplumun dünya görüşünün bir boyutu ve yansımasıdır. Dolayısıyla büyü, toplumların dinsel ve düşünsel sistemlerinin bir parçası olarak ele alınmalıdır
_________________
Alıntıdır