Kendinizi olağanüstü şanslı mı görüyorsunuz? Yaşamınızda sizi şaşırtan
o rastlantılar çok sık mı tekrarlanıyor? Yoksa birtakım önsezileriniz
mi var? Ya da, evdekilerin bulmak için evin altını üstüne getirdikleri
bir şeyi hep siz mi buluyorsunuz?
Bunların tümü ruhsal yetenek
ya da genel terminolojide kısaltılmış olarak ESP (Extra Sensory
Perception) diye bilinen Duyu Ötesi Algı olayının oldukça sık rastlanan
biçimlerinden yalnızca bir kaçıdır. Duyu ötesi sözcüğüyle normal
duyularımızı kullanmaksızın olayları algılamamızı sağlayan bir tür
yetenek ya da yetenekler dizisi kastedilmektedir.
Bir elmaya
baktığımızda onu görürüz. Ama, eğer bu elma görme alanımız dışında,
örneğin, başka bir odada, hatta kilometrelerce uzaktaki bir odadaysa,
ve biz onu yine de zihnimizde görebiliyorsak, bu imgesel bir elma
olmadığı sürece, görüntüyü gözlerimizi ya da başka bir organımızı
kullanmaksızın doğrudan doğruya zihnimizde algıladığımızı
söyleyebiliriz. Işte bu Duyu Ötesi Algı’dır.
Gözleri
kullanmaksızın gerçekleştirilen bu görme olayına ruhsalgörü
(klervoyans) ya da durugörü adı verilir; ancak daha birçok Duyu ötesi
algı biçimi bulunduğu bilinmektedir. Örneğin, görme alanı dışında kalan
bu elmaya başka biri bakmaktaysa, doğrudan doğruya o kişinin zihninden
gelen bir sinyali alabiliriz. Bunun adı uzaduyum (telepati) dur.
Bunlar
Duyu Ötesi Algı (ESP) adıyla bilinen olaylardan (fenomen) yalnızca
ikisidir. Belki de bu aslında yanlış bir ayrımdır; çünkü normal duyular
kullanılmaksızın olaylara ilişkin bilgi edinmek ve fizik yollara
başvurmaksızın olayları bir dereceye kadar denetlemek arasında bir
ayrım yapmak güçtür.
Duyu ötesi algı nasıl gerçekleşir?
Hiçbir
araştırmacı duyu ötesi algının nasıl bir etki olduğunu bulamamıştır.
Oldukça yakın bir zamana kadar, duyu ötesi algının bir çeşit manyetik
ya da elektriksel etki olduğu düşünülüyordu. Oysa, birkaç ustalıklı
deney, bunun doğru olmadığını kanıtlamıştır. Bir kere, elektriksel bir
enerjinin uzaklık arttıkça zayıflaması gerekir, oysa duyu ötesi algı
uzaklığa bağlı değildir. Binlerce kilometre uzaklıktaki alıcılara,
Atlas okyanusunu aşarak görüntüler ve düşünceler iletebilen
göndericiler vardır. Bundan başka, astronot Ed Mitchell, NASA’nın
denetimi altında olmayan özel bir deneyde Ay çevresindeki yörüngeden
dünyaya haber göndermeyi başarmıştır.
Bir Faraday kafesiyle
yapılan deneyler daha kesin sonuçlar sağlamıştır. Elektrik akımı
verilen bu tel kafesin, her çeşit elektriksel ya da elektromanyetik
yayının içerideki deneğe ulaşmasını engellemesi gerekirdi. Oysa,
kafesin, dış dünyadaki tüm elektriksel gürültüyü perdelemesine karşın,
deneklerin verimliliklerinin belirgin derecede arttığı saptanmıştır.
Çağdaş
kuramlarda, birtakım atomdan küçük parçacıkların duyu ötesi algı
olayını gerçekleştirmesi olasılığı üzerinde durulmaktadır. Varlıklarını
saptamanın hemen hemen olanaksız olduğu bu enerji parçacıkları, Faraday
kafesinden geçebilecek birkaç enerji biçiminden biridir; yine de,
bunları beynin nasıl algılayabileceği ya da kullanabileceği henüz bir
bilmecedir.
Değişik türde deneyler, duyu ötesi algının asıl
niteliğine ilişkin bazı ipuçları da sağlamıştır. Bu deneylerden
bazılarında, denek göndericinin zihnindeki bir sözcük ya da görüntüyü
tahmine çalışmaktadır. Deneklerin yanıtlarının çoğu kez tam ve
ayrıntılı bir tanımlamayı değil de, genel bir yaklaşımı yansıtması
ilginçtir. Örneğin, üçgen biçiminde yelkeni olan bir tekne resmini,
denek bir piramit ya da transatlantik olarak yorumlamaktadır. Sanki
bilgi beyne şifreli bir haber gibi geçmekte ve beyinde bunu en yakın
uygun simgeye dönüştürmektedir. Belki de duyu ötesi algı, haberi bir
telefon gibi iletmemekte ve tam olarak yaklaşımı simgelemese de,
beyinde bulunmakta olan uygun bir anıyı harekete geçirmektedir.